23 Nisan 2009 Perşembe

Melikşah

Büyük Selçuklu Devleti hükümdârı. Babası Sultan Alparslan’dır. 1055’te doğdu.
Büyük Selçuklu Devletinin topraklarını en geniş hâle getirdiği için kendisi,
“Ebu’l-Feth” (fetihlerin babası veya pek çok fetih yapan) lakabıyla anıldı.
Sâhip olduğu bâzı üstün husûsiyetler sebebiyle, özel bir eğitim ve öğretim
gösterilerek yetiştirildi. 1064-1065 Gürcistan Seferinde bulundu. Böylece küçük
yaştan îtibâren devlet idâresi ve orduyu sevk etme husûsunda tecrübe kazandı.




Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına rağmen cesâreti, idârecilik vasfı
gibi meziyetleri, Sultan Alparslan tarafından veliaht seçilmesinde rol oynadı.
Hânedânın kurucusu olan Selçuk Beyin mezarını ziyâretten dönüşte, Horasan
yakınındaki Radyan’da veliaht îlân edildi. Melikşah’ın veliahtlığı, Halife Kaim
bin Emrillah’ın tasdikiyle tamâmen resmiyet kazandı. Veliahtlığı sırasında
devletin çeşitli cephelerinde vazife yapan Melikşah, Mâverâünnehir Seferinde
şehit olan Sultan Alparslan’ın yerine, Devletin ileri gelenleri tarafından on
sekiz yaşında sultan îlân edildi. Melikşah, babasının veziri olan kıymetli
devlet adamı Nizamülmülk’ü vazifesinde bıraktı.



Saltanatının ilk yılları, iç karışıklıkları bastırmakla geçti. 1072’de
Mâverâünnehir Seferinin intikamını almak isteyen Karahanlı Şemsülmülk Nâsır bin
Ibrahim, Tirmiz’i yağma etti ve Belh şehrinde kendi adına hutbe okuttu. Diğer
taraftan Gazneliler de Çigil-kend’de Selçuklu kumandanı Ayaz’ı esir aldılar.



Bu dış tehlikeler esnâsında, Melikşah’ın amcası olan Kirman Meliki Kavurd’un,
Sultan Alparslan zamanında olduğu gibi saltanat iddiasında bulunarak isyan
etmesi, bu meselenin tamâmen halledilmesinin zamanının geldiğini iyice belli
etti. Devletin parçalanmasına sebebiyet verecek bu hareketin bir an önce
çözümlenmesi için harekete geçen Sultan Melikşah, Mayıs 1073’te Kerec’de yapılan
meydan muhârebesinde amcası Kavurd’u mağlup ve esir etti. Birkaç gün sonra
Kavurd’un ölümüyle devlet içinde âsayiş yeniden temin edildi. Abbasî Halîfesi
Kaim bin Kadir (1031-1075) tarafından hâkimiyet alâmetlerinin gönderilmesi ve
devlet adamlarının bağlılıklarını arz etmeleriyle Melikşah, sultanlığını iyice
kuvvetlendirdi. Halife tarafından Muizzeddin ve Celâlüddevle lakaplarının lâyık
görülmesinin yanısıra, o zamana kadar hiç bir hükümdâra verilmeyen ve “hilâfet
makam ve hâkimiyetinin ortağı” mânâsına gelen “Kâsım emirü’l-mü’minîn” lakabı da
verildi.



İçişlerini halleden Sultan Melikşah, Tirmiz’i kurtarmak için harekete geçti.
Sefere başladığı sırada Karahanlı Şemsülmülk Nâsır’ın mektubunu aldı ve elçisini
kabul ettiyse de kararlı hareketinden vazgeçmedi. Tirmiz’i muhâsaraya başladı.
Emir Savtegin’in ikmâl yollarını kesmesi, sultanın başarıya ulaşmasına ve şehrin
düşmesine ve Şemsülmülk’ün sulhu kabul etmesine sebep oldu. Şemsülmülk özür
dileyerek bir daha düşmanca harekete girişmeyeceğine dâir söz vermesiyle yerinde
bırakıldı.



Gaznelilere karşı, Emir Gümüştegin ve Anuştegin’i gönderdi. Ancak Gazneli
hükümdârı Ibrahim bin Mesud, Melikşah’ın başarılarının artması üzerine itâate
mecbûr oldu. Gönderdiği elçilik heyeti ve hediyelerle iyi münasebetler tesis
edildi. Sultanın kızı Gevher Hatunun, Gazneli veliahdı Mesud bin Ibrahim ile
evlendirilmesi, iki devlet arasında çıkması muhtemel anlaşmazlığı önlemiş oldu.



Doğu sınırlarını böylelikle garanti altına alan Sultan Melikşah, kendi zamanında
en geniş hâle getirdiği devletinin fetih hareketlerini yapan askerî teşkilatında
yeni düzenlemeler yaptı.



Malazgirt Zaferinden sonra, batıya yönelen Selçuklular; buraların fethi için
Kutalmışoğulları, Mansur, Süleyman Şah, Alp-ilig, Tutak gibi kıymetli komutanlar
vazifelendirmişlerdi. Ayrıca Artuk Bey ve Tutak Bey gibi Türkmen reislerinin
harekâtı da Melikşah tarafından desteklendi.



Selçuklular Anadolu’ya doğru harekete geçtikleri sırada, tam bir keşmekeş içinde
bulunan bu ülkenin vaziyeti, fetihleri kolaylaştırdı. Baskı altında bulunan
Hıristiyan halk, merkezle irtibatını kesen Bizans derebeylerinin baskısıyla her
yönden eziliyordu. Ayrıca paralı askerlerden meydana gelen Frank birliklerinin
halka yapmadığı zulüm kalmamıştı. Bizans sarayında dönen entrikalar ve kendini
kuvvetli hisseden her komutanın imparatorluğunu îlân etmeye kalkışması,
Anadolu’yu dağınık bir hâle getirmişti. Bu durum, Anadolu’nun fethine memur olan
Selçuklu komutanlarının işine oldukça kolaylık sağladı.



Böylelikle Selçuklu akıncılarının Anadolu’yu fetih hareketi, Bizans başşehrinin
karşısına, yâni Boğaziçi’ne kadar dayandı. Güneybatıda ise Milet’e kadar uzandı.
Neticede Anadolu’da hareket hâlinde Bizans askerî gücü kalmadı. Hattâ general
Botaniates’in Türkmen askerinin ve Selçukluların himâyesinde Bizans tahtına
oturması da Anadolu’da Türk gücünün tamâmen yerleştiğini gösteriyordu.
Anadolu’nun fethine memur Süleyman Şâh, İznik’i de ele geçirerek Boğaziçi’ni
kontrol altına aldı. Bu fetih, batıda büyük bir heyecan doğurdu. Hattâ
Avrupalılar Çin’e elçilik heyeti göndererek, Selçukluların doğudan tazyik
edilmesini bile istediler. Ancak bu müracaatları neticesiz kaldı.



1084’te Selçuklu kuvvetleri Fahrüddevle Muhammed bin Cüheyr’in komutasında
Diyarbekir bölgesinin fethi için harekete geçtiler. Fahrüddevle yanında Artuk
Bey olduğu halde uzun bir muhasaradan sonra 4 Mayıs 1085’te şehre girdiler.
Diyarbekir’in düşmesiyle Mervânîler Devleti ortadan kalktı. Ayrıca bölgede
bulunan bozuk îtikatlı Karmatîlerin nüfûzuna son verildi.



Musul’un fethine memur edilen Aksungur ve diğer büyük Türkmen emirleri şehre
harpsiz girdiler. Fethi müteakip Musul’a gelen Melikşah, büyük bir merâsimle
karşılandı. Ancak Belh’te çıkan bir isyanı bastırmak üzere geriye döndü ve
liyakatini ispat eden Şerefüddevle’ye Musul emirliğini verdi.



Sultan Alparslan (1063-1072) zamanından beri Suriye ve daha güneylere doğru
seferlerine devâm eden meşhur Selçuklu kumandanlarından Atsız, Melikşah
zamanında da seferlerine devam etti. Uzun süre muhâsara ettiği Dımaşk (Şam)
şehrini Mart 1076’da Selçuklu Devletine kattı. Dımaşk’ın alınmasından sonra,
câmilerde okunan Şiî-Fatimî ezânının okunmasını yasaklayarak Cumâ hutbesini
Halife El-Muktedi (1075-1094) ve Sultan Melikşah adına okuttu. Daha sonra
Selçuklu Devletinin temel politikası olan Şiî-Fâtımî Devletinin ortadan
kaldırılmasına uygun olarak, Mısır’a doğru sefere devam etti. Fakat bu hareket
Fâtimîlerin şiddetli mukâvemeti sonucu başarısız kaldı. Başarısızlık, Atsız’ın
Suriye emirliğinden alınmasına sebep oldu. Emirliğe getirilen Melikşah’ın
kardeşi Tâcüddevle Tutuş ile Antakya’ya gelen Süleyman Şahın arasının açılması,
burada bir buhranın doğmasına yol açtı. Süleyman Şâh Halep’e doğru harekete
geçmiş ve muhâsara neticesi dış kaleyi ele geçirmişti. Ancak Melikşah’ın
yaklaştığı haberi muhasarayı kaldırmasına sebep oldu. Süleyman Şâhın ölmesiyle
Tutuş, Halep’i muhâsara etti. Melikşah’ın meşhur Selçuklu Kumandanları yanında
olduğu halde Suriye’ye gelmesiyle çekildi. Melikşah, bölgede âsayişi yeniden
tesis etti. Akdeniz kıyısına kadar gelen sultan Melikşah, dönüşte hilafet
merkezi olan Bağdat’ı ziyâret etti. Halife El-Muktedi tarafından iki kılıç
kuşatıldı. Suriye bölgesinde âsâyiş yeniden tesis edildi.



Sultan Alparslan zamanında hâkimiyet altına alınan Kafkasya, Melikşah’ın tahta
geçmesinden kısa bir süre sonra karışıklıklara sahne oldu. 1078-79’da Kafkasya
Seferine çıkan Sultan Melikşah, bölgeyi tamâmen hâkimiyeti altına aldı. Buradaki
Hıristiyan halkın mükellefiyetlerini azaltarak, devlete bağlılıklarını arttırdı.
Bölgenin idâresini de Kutbeddin İsmail’e verdi.



Doğuya yaptığı seferlerle de Mâveraünnehir bölgesini Selçuklu topraklarına
kattı. Semerkand Hanı Ahmed bin Hizr’in halka zulmetmesi ve devrin âlimlerinin
bu durumu düzeltmesini istemeleri, üzerine çıktığı sefer neticesinde Buhara,
Semerkand, Kaşgar gibi mühim şehirleri ele geçirdi.



Anadolu’dan Asya içlerine kadar genişleyen Selçuklu Devletinin esas gâyelerinden
birisi de Mekke ve Medine şehirlerini alıp burada hutbenin hilâfet makamı adına
okunması ve bir Şiî devleti olan Fâtimîlerin yıkılmasıydı. Hicaz bölgesinin
alınması ve hutbenin hâlife adına okunması, halledilmesi mühim meselelerden
biriydi. Meselenin halli için, emirlerden Tutuş, Aksungur Bozan ve Gevherayin
vazifelendirildi. Gevherayin’in kumandasında yola çıkan ve Törsek, Çubuk
Yarınkuş gibi emirlerin de içinde bulunduğu muazzam kuvvetler, Hicaz’dan başka
Yemen ve Aden’in de Selçuklu Devletine katılmasını tamamladılar.



Sultan Melikşah’ın üzerinde ciddiyetle durduğu meselelerden birisi de Hasan
Sabbâh’ın Bâtınî faaliyetleriydi. Hasan Sabbâh, Sultan Alparslan’ın hâcibliğine
kadar yükselmiş fakat onun ölümünden sonra Nizamülmülk’le arasının açılması
üzerine Mısır’a kaçmıştı. Burada sapık Ismail iye fırkasının yolunu tuttu. Rey’e
döndükten sonra kandırdığı câhilleri etrâfına toplayarak eşkıyalığa başladı.
Sonradan Doğu Ismail iye Devleti olarak anılacak devletin temellerini attı. İlk
olarak Taberistan’da sapık propagandasına başladı. Sünnîlik aleyhindeki
çalışmaları, bilhassa Nizâmülmülk tarafından dikkatle tâkip ediliyordu.
Taraftarlarıyla, Alamut Kalesini ele geçirmesi ciddî tedbirler alınmasına yol
açtı. Üzerine Emir Yoruntaş gönderildi ve yola getirilmesi istendi. Ancak,
Yoruntaş’ın âni olarak vefâtı Bâtınî propagandasının artmasına yol açtı. İkinci
bir harekâtın başladığı sırada Sultan Melikşah’ın vefâtı (1092), seferi yarıda
bıraktı.



Melikşah, bir insanın en verimli olabileceği bir yaşta, otuz sekiz yaşında vefât
etti. Yirmi senelik saltanatı esnasında devleti Kaşgar’dan Batı Anadolu’ya,
Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti. Bağdat’ta vefât eden Sultan’ın nâşı
Isfahan’a nakledilerek kendisi için yaptırdığı medresedeki türbesine defnedildi.
Orta boylu, geniş omuzlu ve güzel yüzlüydü. Büyük bir devletin hükümdarı
olmasına rağmen yumuşak tabiatlı bir zât idi. Sarayında dâimâ devrin âlimleriyle
sohbet ederek onların kıymetli fikirlerini alırdı. Her cins silahı mükemmel
kullanır ve iyi ata binerdi.



Sultan Melikşâh’ın sâhip olduğu unvanlara, kendisinden önce hiçbir sultan
kavuşamamıştı. Yaptığı fetihlerde hiç mağlup olmadığı için “Ebü’l-feth”; sâhip
olduğu ülkelerin genişliğini belirtmek için “Es-Sultânü’l-âzam, Sultânü’l- âlem,
Şehinşâh-i âzam”; emrindekilere ve halkına âdil davranışından dolayı
“Es-Sultânü’l-âdil” gibi lakapları dâimâ ismiyle beraber söylenmiştir.
Nizâmülmülk, onun hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyordu:



“Melikşah, Alp-Er-Tunga neslinden olup dindâr, âlimlere hürmet, zâhidlere
iyilik, fakirlere şefkat ve halka adâlet gibi dünyada kimsenin hâiz olmadığı
yüksek vasıflara sâhip bir cihân hâkimidir.”



Devrinde bütün Selçuklu ülkelerini îmar ettirmiş, halkı refaha kavuşturmuştur.
Tertip ettirdiği takvim, Takvim-i Celâlî ismiyle bilinmektedir. Melikşah, yarım
milyondan fazla askeri olan bir orduya, mükemmelen idâre edebilecek askerî bir
dehâya da sâhipti. Melikşah’ın, veziri Nizâmülmülk ile tesis ettiği, idârî,
askerî, toprak sistemi ve teşkilâtı, devrindeki ve sonraki Türk-İslâm
devletlerinde de tatbik edildi.

0 yorum:

Yorum Gönder