22 Nisan 2009 Çarşamba

Sencer Bey

Büyük Selçuklu Sultânı. Melikşah’ın oğludur. Babasının bir seferi sırasında,
1086 yılında Sincar’da doğdu. Küçük yaşından îtibâren ilim öğrenmiş, devlet
idâresinde tecrübe kazanmış ve ağabeyi Sultan Berkyaruk’a devlet işlerinde
yardımcı olmuştur.



Sencer, gerek ağabeyi Berkyaruk’un, gerekse diğer ağabeyi Muhammed Tapar’ın
saltanatları zamânında, devlet hizmetinde bulunarak millî birliğin temini için
elinden gelen yardımı yaptı. Doğuda ortaya çıkan isyânları bastırdı. Bu esnâda
gösterdiği başarılar sebebiyle Horasan melikliğine tâyin edilen Sencer, taht
mücâdeleleri dolayısıyla Selçuklu Devletinin içinde bulunduğu durumdan istifâde
ederek, Selçuklu topraklarına saldıran Şarkî Karahanlı Hükümdârı Kadir Hanın
saldırılarını bertaraf etti (Haziran 1102). Gazneliler Devletini tâbi duruma
soktu. Gazne’de hutbe, sıra ile; halîfe, sultan, sonra Melik Sencer ve nihâyet
Gazne sultânı Behramşah adına okundu (1118).



Sencer, ağabeyi Berkyaruk’un vefâtından sonra sultan olan diğer ağabeyi Muhammed
Tapar ile de samîmî ve gösterişsiz münâsebetlerini devam ettirdi. O, doğu
bölgelerinde siyâsetini icrâ ederken, Sultan Muhammed batı ile ilgileniyordu.
Yâni Sultanla müstakbel sultan birbirini tamamlıyorlardı.



Babası Melikşâh’ın siyâsetini tâkip eden Sencer, Horasan’dan îtibâren, devletin
doğusunda Selçuklu düzenini yeniden kurdu. Böylece Selçuklu Devleti, doğudan
emin olarak batıda mücâdelelerine devâm etti.



Muhammed Tapar’ın ölümü üzerine (18 Nisan 1118), henüz küçük yaşta bulunan oğlu
Mahmud, devlet erkânı tarafından, Büyük Selçuklu Devleti tahtına çıkarıldı.
Diğer taraftan Sencer de Horasan’da kendisini sultan îlân etti (14 Haziran 1118)
ve sultanlığını halîfeye tasdik ettirdi. Sencer’in tek başına Büyük Selçuklu
Sultânı olabilmesi için, tahta çıkarılan Mahmud’un bertaraf edilmesi lâzımdı. 14
Ağustos 1119’da Save’de amca-yeğen arasında yapılan savaş, Sencer’in
gâlibiyetiyle netîcelenince Sencer, Büyük Selçuklu sultânı oldu. Devletin
merkezi, Irak-ı Acem’den Horasan’a nakledildi.



Mahmud’la yapılan anlaşmaya göre, Rey, Sencer’de kalmak üzere, imparatorluğun
batı tarafları Mahmud’a verilecekti. Ancak Mahmud, hem sultan unvânını
koruyacak, hem de Sencer’e tâbi olacaktı. Böylece Irak Selçukluları Devleti
kurulmuş oldu.



Sencer, 1113’te Semerkant’a, 1114’te Gazne ve Gurlular üzerine sefer yaparak,
bölgede hâkimiyetini kurdu. Ayrıca Irak, Âzerbaycan, Taberistan, Iran, Sistan,
Kirman, Harezm, Afganistan, Kaşgar ve Mâverâünnehir’de hakimiyet kurdu. Uzun
zaman saltanat mücâdeleleri geçiren devleti, yeniden tanzim etti. Âdeta, devleti
yeniden kuran Sencer, idâreci kadroyu da yeniden tâyin etti. Irak-ı Acem’in
yarısı ile Gilân bölgesini Şehzâde Tuğrul’a; Fars eyâletiyle, İsfahan ve
Huzistan’ın yarısını ise Selçuk Şâha verdi. Kendisi de Sultan-ül-a’zam unvânını
aldı. Diğerleri ona tâbi oldular.



Bu birlik bir müddet böyle devâm etti. Fakat Halife Müsterşît ile bir ittifak
kuran Mahmud, amcasına isyân hazırlıklarına başladı. Bunu haber alan Sencer,
Mahmud’un üzerine yürüdü. 26 Mayıs 1132’de yapılan Dînever Savaşı, Sencer’in
gâlibiyetiyle netîcelendi. Sencer, yanında getirdiği diğer yeğeni (Mahmud’un
küçük kardeşi) Tuğrul’u, Irak Selçukluları tahtına çıkardı ve ona bâzı
tenbihlerde bulunarak geri döndü.



Daha sonra Karahanlıların isyânını bastıran Sencer, 1136’da Gazneliler ve
1141’de Harezm’in isyânını bastırdı. 1141’de gayrimüslim Karahitayların,
Karahanlılara hücûmuna mâni olmak isterken, Semerkant yakınlarındaki Katavan
sahrasında Karahitaylara mağlup olması, uzun süren saltanatının dönüm noktası
oldu ve onu son derece telâşa düşürdü. Belh’i kaybetti.



Sencer’in bu mağlûbiyeti, gerek Müslüman, gerekse Hıristiyan dünyâsında büyük
akisler yaptı. Mağlûbiyeti fırsat bilen Harezmşâh Atsız, Horasan ve Sencer’in
pâyitahtı Merv’i istilâ etti ve hazîneleri alıp götürdü. Sencer’in, Harezm’e
sefer yapacağını öğrenen Atsız, ona karşı meydan muhârebesi vermeyi göze
alamadı, tekrar itâatini arz edince affedilerek hazîneleri iâde etti. Bu
uzlaşma, hiçbir şeyi halletmedi ve Sencer, Atsız’ı iknâ etmek üzere meşhûr şâir
Edib Sâbir’i elçi gönderdi. Atsız, tertip ettiği bir suikastla Edib Sâbir’i
öldürtünce, Sencer, üçüncü defâ Harezm’e sefer yapmaya mecbur oldu (1147).
Sencer, pâyitaht kapılarına dayanınca, Atsız af dilemek üzere elçi gönderdi.
Sultan yine affetti.



Bu esnâda, Sencer’in kumandanlarından Kumac, bağımsızlık îlân eden Gur Sultânı
Alâeddîn Hüseyin Cihansuz’a yenilmişti. Sultan Sencer, Gurlulara karşı sefer
hazırlıkları yaparken, Gurlular, Gaznelilerle savaşa tutuştu. Netîcede
Gazneliler, kesin yenilgiye uğradı ve Behramşâh Hindistan’a kaçtı. Gaznelilerin
başkenti, Gur hükümdârı Alâeddîn Hüseyin Cihansuz tarafından yerle bir edildiği
sırada, Sultan Sencer de, Gurlulara haddini bildirmek için yola çıkmıştı.
Haziran 1152’de yapılan savaşta Gurlular mağlup ve hükümdârları da esir edildi.
Gur idâresi, tekrar Alâeddîn Cihansuz’a verildi. Sencer, Katavan sahrasındaki
yenilgiden beri, ilk defâ büyük bir zafer kazanmış ve tekrar îtibârını
yükseltmişti.



Fakat, bu defa Oğuzlarla, Selçuklu emirleri arasındaki ayrılık büyüdü ve bir
kısım emîrlerin ısrârı üzerine, Oğuzlarla Belh vilâyeti içinde savaşa mecbur
oldu (Mart ve Nisan 1153). Savaş, Selçuklu ordusunun mağlup olmasıyla
sonuçlandı. Sultan esir düştü. Tâbi bulundukları Selçuklu Devletinin büyük
sultânını esir alan Oğuzlar, beklemedikleri bu netîceden sonra, birden bire
kendilerini devletin başında buldular. Esir Sultan’ı Tahta oturtuyor, gereken
saygıyı gösteriyor; fakat gece de demir bir kafese koyuyorlardı. Her ne kadar
Sencer, aralarında esir sıfatıyla bulunmuşsa da, kendilerinden birini sultan
yapmayarak, esir hükümdârı tahta oturtup saygı göstermeleri; Oğuzların, Büyük
Selçuklu Devletini devam ettirmek istediklerini gösteriyordu. Fakat Büyük
Sultan, Oğuzların elinde esâret altında hükümdâr olmaktansa, tahtı terk etmeyi
tercih etti. Merv hânkâhına kapandı. Yine esâret devâm ediyordu. Üç yıl süren
esirlik hayâtında çok sıkıntılar çekti. Kumandanlarından Kumac’ın torunu Mueyyed
Ayaba tarafından, Oğuz muhâfızları kandırılarak, Nisan 1156’da kurtarıldı.



Ancak kurtuluşundan bir yıl sonra, 29 Nisan 1157 senesinde vefât ederek, Merv’de
kendi yaptırdığı türbesine defnedildi. Vefâtında, 91 yaşındaydı.



Kırk yıl süren saltanatı boyunca Sencer, doğu ve batı olmak üzere iki cepheli
bir siyâset tâkip etmiştir. Fakat siyâsetinin ağırlık noktasını hep doğu teşkil
etmiştir. Önce batıyı tanzime uğraşan Sencer, burada bir türlü istediğini
yapamamıştır. Çünkü hâdiseler onu doğuya çekerken, batı tamâmen ihmâl
edilmiştir. En ufak bir bahâneyle hep doğuya hareket eden Sultan’ın, bunda ne
kadar haklı olduğunu, Katavan Savaşı ve Oğuz isyânının doğuda patlak vermesi
göstermiştir.



Sencer zamânında halk refah içindeydi. Mevcut nizamı bozmak için ortaya çıkan
Bâtınîlik ve İsmâilîlik cereyânı, devlet tarafından alınan bütün tedbirlere
rağmen, câhiller arasında yayılmaya devâm etmiş, kaleden kaleye sıçrayarak, bir
taraftan Sûriye’ye, diğer taraftan devletin belkemiği olan Horasan’a doğru
yayılmıştı. Her tarafta bir tedhiş hareketi almış başını gidiyordu. Fakat
Sultan, saltanat mücâdeleleri, iç karışıklıklar ve doğudan gelen saldırılar
sebebiyle, onlarla yeteri kadar ilgilenemedi.



Sencer devrinin en büyük âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretleridir.



Babası Melikşâh devrinde de bulunmuş olan İmam-ı Gazâlî hazretleriyle Sencer’in
münâsebetleri meşhurdur. Ahmed Nâmık-i Câmî ile de münâsebeti olan Sencer, âlim
ve şâirleri sarayından eksik etmezdi. Bunun netîcesi olarak, uzun süren
saltanatı zamânında Sultanın teveccühüne mazhar olan pek çok âlim, sanatkâr,
tabip yetişmiştir. Allah adamlarının yanında bulunmaktan hoşlanan Sultan Sencer,
onların nasîhatlerini can kulağıyla dinler, hatâ yaptığında îkâz etmelerini ricâ
ederdi. Kim olursa olsun kendisine yapılan şikâyeti sabırla dinler, adâleti
yerine getirirdi.



Sultan Sencer’in teşvikleriyle Horasan, bütün İslâm dünyâsına ve bu arada
Anadolu’ya devamlı şekilde din ve ilim adamı sevk eden bir merkez olmuştu.
Sencer zamânında Selçuklu devlet teşkilâtı da en sağlam hâlini almıştı.



Sencer, daha sağlığında, babası Melikşâh kadar büyük bir hükümdâr sayılmıştır.
Ölümünden sonra da kaynaklarda yine Melikşâh ile birlikte, örnek hükümdâr olarak
gösterilmiştir.



Hadîs-i şerîf rivâyet edebilecek kadar ileri derecede ilim sâhibi olup, hadis
âlimleri arasında sayılmıştır. Farsça şiirler yazdığı da bilinmektedir.



Daha hayattayken Merv’de yaptırdığı türbesi, büyük bir sanat eseri olup,
devrinin medeniyeti hakkında fikir vermeye yeter.

0 yorum:

Yorum Gönder